''29''\n\nYattığınız yatak, siz kıpırdadıkça bedeninizle birlikte deviniyor. Gövdenizle yatak arasında hiç boşluk kalmıyor.\n\nÇevrenizde çok uzakta gibi görünen koyu kurşuni renkte duvarlar var. Hemen yanıbaşınızdaki platformda yer alan ve ekranı denetleyen birkaç düğme dışında odada hemen hiç bir ayrıntı göremiyorsunuz.\n\nYattığınız yerden yavaşça doğruluyorsunuz. Çevrenizde hiç bir canlı yok, ama birilerinin sizi gözledikleri hissine kapılıyorsunuz... Anlaşılan bir uzay gemisinin içindesiniz!\n\nKarşınızdaki ekrandan yansıyan hafif bir aydınlık var, onun dışında çevreniz loş. Ekran duvarla birleşmiş gibi. Gözünüz karanlığa giderek daha çok alışıyor.\n\nKendinize geldikçe derin bir yalnızlık duygusu sizi kaplıyor. Çevrenizde size tanıdık gelen hiç bir şey yok.\n\nDuvarda eklem gibi görünen yer bir kapı olabilir. Doğru ya, buranın bir kapısı olmalı... Yoksa buraya ışınlanarak mı geldiniz?\n\n[[Bakalım ne olacak? Sayfa 20'ye dönün.|sayfa20]]
''28''\n\nÇadırdan çıkınca gündüz yaşadığınız yer sarsıntısını içinizde duyuyorsunuz, başınız dönüyor, çevredeki parlak ve çok renkli ışıklar gözlerinizi kamaştırıyor. Şiddetli bir rüzgarın sesine benzeyen gürültü sizi sarsıyor; bir yandan da çadırın iplerine tutunmaya çalışıyorsunuz. Işıkların ve gürültünün kaynağı kocaman bir tabağa benzeyen bir uzay gemisi... Gemi kendi çevresinde dönerek heykellerin bulunduğu bölgeden kampa doğru yaklaşıyor. \n\nAlfonso, Jacob, Amanda, Juan uyanmışlar, faltaşı gibi açılmış gözlerle olayıizliyorlar. Ama uzay gemisi size doğru geliyor! Yaklaşıyor, işte tam üstünüzde...\n\n...Her şey bir anda kararıyor, sanki ameliyat öncesi uyutucu ilaç almış gibi kendinizi kaybediyorsunuz.\n\nAyılır gibi olduğunuzda kendinizi geniş bir odada, yatağa benzer bir nesnenin üzerinde buluyorsunuz. Kafanızın içinde bir vızıltının devam ettiğini hissediyorsunuz. Sersemlemiş gibisiniz.\n\nYaşadıklarınız rüya mı gerçek mi, tam ayırdına varamıyorsunuz, garip bir duygu içindesiniz. Başınızı hafifçe döndürerek yattığınız yerden çevreyi inceliyorsunuz.\n\n[[Devam|sayfa29]]
''27''\n\ngetirmiş. Gazetelere sabahtan ulaşmak güzel bir şey, ama bunu sağlamak için Juan'ın her gün kasabaya gitmek zorunda olduğunu düşünüyorsunuz. Gazeteleri önce size getiriyor. Elinize aldığınız ilk gazetenin manşeti çok ilginç:\n\n"RUS UZAY İSTASYONU MİR'İN KOZMONOTLARI BİR UFO GÖRDÜ..."\n\nHaberi hemen okuyorsunuz, ama gazetede fazla bir ayrıntı yok. Kozmonotlardan Galov, tabağa benzer çok renkli bir cisim gördüğünü, bu cismin belki de dünyaya uğramış olabileceğini açıklamış.\n\nBugünlerde herkes saçmalıyor!... Ama ya doğruysa? Neden olmasın? Hayır, bu çok saçma olurdu... Hem size ne? Siz arkeolog değil misiniz? On beşinci yüzyıldan bu yana, yani arkeoloji bir öğreti olalıberi uzayla ilgilenen tek arkeoloji ekibi sizi çağıran bu insanlar olmalı... Acaba daha çok bilgi almak için bir deneme yapmalı mı? Belki gerekir diye defter bilgisayarınızı getirmiştiniz, kampta hem elektrik, hem de telefon hattı olduğundan MODEM'inizi kullanıp MİR'e ulaşabilirsiniz...\n\n[[Devamı 15'inci sayfada.|sayfa15]]
''26''\n\nBoşveriyorsunuz. Sonunda bir şilteye uzanmış olmak hoş bir şey. Zaten geçen yirmi dört saat içinde çok şey gördünüz. Yeni bir uyaran istemiyor, yanıbaşınızdaki mataradan su içiyor, sonra yeniden yatağa uzanıyorsunuz. Yemekten sonra uyuyabilmek için aldığınız ilaç etkisini gösteriyor galiba, gürültülere karşın derin bir uykuya dalıyorsunuz yeniden.\n\nSabah uyanınca dinlenmiş olduğunuzu farkediyorsunuz. Çadırınızdan çıkıyorsunuz, ekibin öteki üyeleri sizden önce kalkmış, büyük çadırın önündeki masada hararetle bir şeyler tartışıyorlar. Sizi de çağırıyorlar. Amanda size geceki gürültü sırasında bir uzay gemisinin geldiğini ve dev heykellerden birisini götürdüğünü anlatıyor. uan ve Jacob da onu onaylıyor, kendilerinin de olayı gördüğünü söylüyorlar. Giden heykelin yerini de size gösteriyorlar, ama orada gerçekten bir heykel olup olmadığını tam hatırlayamıyorsunuz. Şimdi bir de UFO'larla mı uğraşacaksınız yani? Zaten galiba sizi buraya çeken, bu garip ekibin garip kuramları değil, Paskalya adasını görmüş olma isteğiydi.\n\nO sırada kampın helikopteri gelip önünüzde alana iniyor. Juan sabah alışverişinden dönüyor, günlük gazeteleri bile\n\n[[Devam|sayfa27]]
''25''\n\neskiden konuşurmuş da... Yani ne dedikleri anlaşılmazmış ama, içlerinden garip sesler gelirmiş. Atalarımız bu heykelleri gökyüzünün efendileri saymışlar, gelen sesleri de acıktıkları için çıkardıklarını düşünmüşler. Her gün onlara tabak tabak yiyecekler getirip bırakırlarmış. Şafak vakti geldiklerinde tabaklar boş olurmuş... Zaman zaman heykellerin sayısının değiştiğini de söyler dedelerimiz. Doğrusu küçükken sık sık sayardım bu taştan devleri. Ama her seferinde de bulduğum sonucu unuturdum. Bu yüzden bilemiyorum sayıları değişiyor mu, değişmiyor mu... Yalnız renklerinin değiştiğine eminim. Bazı geceler heykellerden birisi kırmızıya döner, şaşar kalırsın... Sonra sabaha herşey eskisi gibi olur."\n\nHikaye çok ilginç. Yoksa projeye katılmalı mısınız?\n\n[[Katılacaksanız 38'inci sayfaya;|sayfa38]]\n\n[[evinize dönmek istiyorsanız 32'inci sayfaya geçiniz.|sayfa32]]
''24''\n\ntakım masalları doğrulamak için çağırmışlar. Demek uzaylıların dünyaya gelmiş, o koca heykelleri yapmış olduklarını kanıtlama işini sizden isteyeceklermiş! Hah, meğer ne yetenekler varmış sizde! Bu yaştan sonra bilim-kurgu romanı yazacaksınız! Böyle saçma işlerle uğraşacağınız yerde bu fırsatı değerlendirip gezebileceğiniz kadarı ile çevreyi dolaşıp ülkenize dönmek en akıllıca davranış sizce. Hep beraber yapılan kahvaltıdan sonra Juanla birlikte jipe biniyorsunuz. Önce kampın az ilerisinde görünen o dev kafalı insan heykellerini yakından incelemeye gidiyorsunuz. Yakından daha da görkemli görünüyorlar.\n\nBu arada Juan konuşuyor: "Dedem anlatırdı, ona da dedeleri anlatmış, bu heykeller önce birer bulut olarak görünmüş, sonra görülmemiş bir fırtına olmuş. Öyle ki, tozdan dumandan hiç bir şey görülmez olmuş. Neden sonra ortalık durulduğunda bu heykeller bulunmuş. İlk görüldüklerinde renkleri de böyle taş rengi değilmiş, uzaktan parlak kırmızı renkteymişler. Hiç kimse uzun zaman yanlarına yaklaşmaya cesaret edememiş."\n\nGaliba anlattıklarını ciddiye almadığınızı anladı, daha alçak sesle devam ediyor: "Sonra, derler ki, bu heykeller\n\n[[Devam|sayfa25]]
''23''\n\nBiraz tereddüt ettikten sonra, "Beni bu görevden affedin" diyorsunuz, "Ülkemde yeni bir kazıya başladım. On bin yıl önce Anadoluda yaşamış insanların kullandıkları yeni araçlar bulacağıma ve kısa sürede çok önemli buluşlar yapacağıma inanıyorum. Üstelik şu uzaylılar hikayesine de hiç mi hiç inanmadım. Biraz adanızda gezeyim, sonra da beni geri gönderin lütfen!"\n\nÖtekilerin üzgün ama anlayışlı bakışları arasında Alfonso "Pekala" diyor, "Sen nasıl istersen. Yine de düşünceni değiştirirsen bize haber ver...."\n\nÇadırınıza yerleşiyorsunuz. Birazdan akşam yemeğine çağırıyorlar. Masada Alfonso ve arkadaşları hem size Şiliyi ve Paskalya Adasını anlatıyorlar, hem de aralarında kendi projelerini konuşuyorlar. Yemeğin sonunda Alfonso,\n\n"Juan sana kılavuzluk edecek, yarın adayı gezdirecek. Hem buralı, etrafı iyi bilir, hem de iyi jip kullanır" diyor.\n\nGece çadırınızda fazla bir şey düşünemiyorsunuz, çünkü yorgun bir uyku sizi bekliyor. Sabah uyandığınızda akşamki konuşmalar geliyor aklınıza. Demek sizi bir\n\n[[Devam|sayfa24]]
''22''\n\nKötü giden bir test sınavında doğru yanıtı tanımadığı başlıklar arasından seçmeğe çalışan öğrenci gibisiniz. Bu yanıt sonucu belirleyecek. Ancak burada yanıt başlıkları yerine kapılar var. Üstelik birbirinin aynı görünümde. Sınavda da öyle değil miydi zaten? Konuyu bilirseniz yanlışları birer birer ayıklarsınız. Bilmediğiniz konuda ise tüm başlıklar size eşit uzaklıktadır. Hangisini seçeceğinize bir türlü karar veremezsiniz.\n\nAslında size kapıların ardında neler olduğunu söyleseler de seçim yapmanız güç olacak. Çünkü bir yandan yeni dünyalar görmek, yeni maceralar yaşamak istiyorsunuz; ama bir yandan da ülkenizdeki, evinizdeki rahatı arıyorsunuz.\n\nYine de kapılardan birisinden geçmek istiyorsunuz. Çünkü hiç bir şey yapmadan burada beklemek size anlamsız geliyor. Galiba yapabileceğiniz tek şey şansınızı denemek ve kapılardan birisini seçmek. Ama hangisini?...\n\n[[Birinci kapı için 18'inci sayfaya,|sayfa18]]\n\n[[İkinci kapı için 19'uncu sayfaya,|sayfa19]]\n\n[[Üçüncü kapı için 49'uncu sayfaya,|sayfa49]]\n\n[[Dördüncü kapı için 55'inci sayfaya,|sayfa55]]\n\n[[Beşinci kapı için 9'uncu sayfaya gidin.|sayfa9]]
''21''\n\nBu yazılar Türkçe yazılmış. Sizin dilinizi nasıl bilebiliyorlar acaba? Kalkıp yürüyorsunuz. Duvardaki eklemler ayrılıp iki bölüm halinde açılıyor yaklaştığınızda; kapı kendiliğinden açılıyor, boş bir salona geçiyorsunuz. Karşınızda gerçekten beş kapı var. Bunlar dünyada görmeye alıştığınız kapılara benziyor, en azından kapı kolları var.\n\nTek tek kapıları gözden geçiriyorsunuz. Ekranda "ikinciden gir" dedi. Acaba ikinci kapının ardında ne var? Belki bu kapı yerine bir başka kapıyı da deneyebilirsiniz. Belki birini açtığınızda arkasında sizi dünyaya döndürecek bir araç bulabilirsiniz... Aklınıza çocukken dinlediğiniz bir masal geliyor. Hani masallarda hep yasak bir kapı olur, onu açanlar sürprizlerle karşılaşırlar. Bazen yakutlar, elmaslarla dolu bir hazine, bazen yakışıklı bir prens, bazen Pandoranın kutusundan çıkan küçük böcekler. Ancak öylesine şaşkın ve yorgunsunuz ki böyle sürprizler sizi ürkütüyor. Aslında gerçeklerle karşılaşmaya hiç bu kadar gereksinim duymamıştınız.\n\nAcaba hangi kapıyı açmak sizin için daha iyi olacak? Beş kapıdan birisini seçmeniz gerekiyor...\n\n[[Devam|sayfa22]]
''20''\n\nTekrar doğrulup oturuyorsunuz. Başınızdan geçenleri hatırlamaya çalışıyorsunuz. Aklınızda kalan son sahne, bir UFO'nun ışıklar içinde üzerinize doğru gelmesi... Sonra neler oldu acaba?... \n\nAyıldıkça bir UFO'da olduğunuza iyice inanıyorsunuz. Giysileriniz de değişmiş. Kendinizi bir an cips paketi gibi hissediyorsunuz. Metalik parlak renkli ince örgüsü olan bir giysi içindesiniz. Sanki hiç ağırlığınız yokmuşcasına bir rahatlık hissettiğinizi farkediyorsunuz. Acaba giysilerin özelliği mi bu? Aklınıza uzaylıların hemen ölçünüzü alıp, giysiler hazırlayıp sizi nasıl giydirmiş olabilecekleri sorusu geliyor. Kendi kendinize gülümserken bir yandan da böyle önemsiz şeyleri düşünebilmenize şaşıyorsunuz. …Birden odanın yanındaki ekranda kayan yazılar beliriyor:\n\n"MERHABA DÜNYALI... SENİ GEMİMİZE ALALI DÜNYA ZAMANIYLA BİR HAFTA GEÇTİ. ŞU ANDA SAMANYOLUNUN ÖBÜR UCUNDA BULUNAN BİZİM GEZEGENİMİZE DOĞRU IŞIK HIZIYLA YOL ALIYORUZ... ŞİMDİ DEDİKLERİMİZİ HARFİYEN YAP... ÖNCE AYAĞA KALK... TAM KARŞIYA YÜRÜ... ODADAN DIŞARI ÇIK... SOLDAKİ BEŞ KAPIDAN İKİNCİDEN GİR...UNUTMA, SENİ SÜREKLİ İZLİYORUZ..."\n\n[[Devam|sayfa21]]
[img[pask1.gif]]\n\n[[Paskalya Adasının Esrarı|sayfa0]]
''53''\n\ndönük bir koltuk beliriyor. Koltuk yavaşça dönüyor, o da ne? Koltukta oturan kişi Alfonso... Size gülümsüyor ve ekrandan konuşmaya başlıyor:\n\n"Dostum... Sana bu konudan daha önce söz edemediğim için özür diliyorum. Ben aslında Evren Ekoloji Birliğinin yönetim kurulundayım. Yaklaşık sekiz yıldır bu kuruluşta görevliyim. Benim dışımda bu kuruluşta görev yapan yüz kadar seçilmiş dünyalı var. Gündelik politik gelişmelerin çalışmaları etkilememesi için her şeyi gizli tutmak zorundayız. Yani duyduğun kararların alınmasında biz dünyalıların da görüşleri alındı... Daha açıkça söylemek gerekirse seni ve Amanda'yı ben önerdim. Gittiğimiz gezegende mutlu bir çift olacağınıza eminim... Meraklanma, kötü sonuçlanacak bir girişim olsaydı seni ta oralardan çağırmazdım."\n\nSoruyorsunuz: "Peki bu işin dev heykellerle ne ilişkisi var?"\n\n"Nasıl inşa edildiğini bir türlü akıl erdiremediğimiz anıtsal yapıların bir kısmı bu gezegenler arası kuruluşun gözlem istasyonları. Bizim Paskalya adasındaki dev heykeller ile sizin ülkenizdeki GERGA anıtı \n\n[[Devam|sayfa54]]
''55''\n\nDördüncü kapının önündesiniz. Bu kapı diğerlerinden daha ürkütücü geliyor size. Sanki bir sınav kapısı. İçeride çatık kaşlı bir jüri olmalı. Kocaman adam oldunuz hala o eski günleri unutamıyorsunuz. Neden öğretmenler sınav yaparken sevimliliklerini yitirir, kötü adamlar gibi bakarlar insana? Üstelik öğrenci zaten yeterince huzursuz ve heyecanlıyken... Ama belki de öyle değillerdir de öğrenci onları öyle görüyordur. Yine de şu anda en asık yüzlü öğretmenleri görmek bile sizi mutlu edebilir. Ne de olsa alıştığınız, tanıdığınız bir durum. Somurtuk öğretmenler, güleryüzlü görünümü uzaylı yaratıklardan daha iyi bir olasılık gibi geliyor size. Cesaretinizi toplayıp kapıyı hızla açıyorsunuz. Arkasında küçük bir uzay gemisi var. Mekanizması bir otomobile benziyor. Pırıl pırıl parlayan metal bölmeleri gözlerinizi kamaştırıyor. Merakla yaklaşıyorsunuz.\n\nAma uzayın neresinde olduğunu bilmeyen bir kişinin bu araçla Dünyaya dönmesi size çok zor geliyor. Yoksa geri dönüp öteki dört kapıdan birini mi denemelisiniz?\n\n[[Araca binip Dünyaya dönmeyi deneyecekseniz 35'inci,|sayfa35]]\n\n[[beş kapılı yere geri dönecekseniz 56'ncı sayfaya gidin.|sayfa56]]
''16''\n\nAldığınız bilgiler üzerine ekibin teleskobunu kaptığınız gibi gökyüzünü incelemeye başlıyorsunuz, ancak pek faydası olmuyor, UFO'nun izine raslayamıyorsunuz. \n\nO gün akşama kadar kampın ve dev heykellerin çevresinde dolaşıyorsunuz, ama yeni bir ipucu bulamıyorsunuz. Yine de UFO'yu bulma umudunuzu yitirmiyorsunuz. Ertesi sabah uyandığınızda önceki gece kaybolan heykeli yerinde görüyorsunuz. Ekip henüz uyanmamış. Kendi başınıza heykelin yanına gidip her yanını inceliyorsunuz. Dev kafanın ense bölgesinde yıldız şeklinde küçük bir kabartma dikkatinizi çekiyor. Alfonso'dan aldığınız yuvarlak metal nesneyi çıkarıp üzerine oturtmayı deniyorsunuz, evet tam uyuyor. Avcunuzla yuvarlağı yavaş yavaş çeviriyor, böylece yıldız kabartmayı döndürüyorsunuz. Hayret! Çıkıntı kolayca dönmeye başlıyor. Heyecanlanıyorsunuz..\n\nBiraz sonra heykelin yan duvarında ağır ağır bir kapının aralandığını görüyorsunuz. Bir kişinin geçebileceği kadar yer açılıyor. Acaba bu kapıdan girmeli misiniz, yoksa önce ötekilere haber vermek mi gerek?\n\n[[Kapıdan hemen girecekseniz 8.,|sayfa8]]\n\n[[diğerlerine haber verecekseniz 17. sayfaya gidin.|sayfa17]]
''17''\n\nHeykelde bir geçit bulduğunuzu bildirmek için kampa dönüyorsunuz. Ekibi kahvaltıda buluyorsunuz, başınıza gelenleri anlatınca hepsi de büyük bir meraka kapılıp bulduğunuz geçidi hemen görmek istiyorlar.\n\nBeraberce heykele gidiyor, yıldız şeklindeki kabartmayı ve geçidi gösteriyorsunuz.\n\nAlfonso ile Amanda, geçidin arkasının çok karanlık olduğunu görünce kamptan dağcılık gereçlerini getirmeyi öneriyorlar. Ama Jacob merakını yenemiyor, aralıktan geçerek kayboluyor.\n\nDışarda kalan sizler nefeslerinizi tutup bekliyorsunuz. Bir kaç saniye sonra Jacob'un çığlıklarını duyuyorsunuz. Birbirinize bakıp Jacob'un başına kötü şeyler geldiğini düşünüyorsunuz. Ama hiçbiriniz tedbir almadan arkasından gitmeye cesaret edemiyorsunuz.\n\nİçerde neler oluyor acaba?\n\n[[47'nci sayfaya geçin.|sayfa47]]
''14''\n\nEvet, evet, işte dar bir geçit buluyorsunuz. Alfonso ile Amanda'ya sizi orada beklemelerini söyleyip bulduğunuz geçitten sürünerek geçiyorsunuz.\n\nBirkaç metre sonra geniş bir mağaraya ulaşıyorsunuz. Merak içinde duvarları inceliyorsunuz. Duvarlar taş değil, sanki değişik bir metalden yapılmış.\n\nDuvarları elinizle yoklaya yoklaya mağaranın her yanını dolaşıyorsunuz. İnce bir aralık dikkatinizi çekiyor. Bir çok yerden geçiyor ve bir ayrıma rastlıyorsunuz. Aradan duvarlara sürünerek geçip geniş bir aralığa geliyoesunuz. Karşınızda iki kapı beliriyor... Acaba hangisini denemelisiniz? Soldakini mi, sağdakini mi?\n\n[[Soldaki kapı için 9'uncu sayfaya geçin;|sayfa9]]\n\n[[Sağdaki kapı için 18'inci sayfaya geçin.|sayfa18]]
''15''\n\nBir UFO görmek çok ilginç olabilir! Hemen bilgisayarınızı kuruyor, ekibi çağırıp fikrinizi söylüyorsunuz. Hepsi konuyla çok ilgilenip sizi izlemeye başlıyorlar.\n\nMODEM'inizi kullanarak kolayca MİR ile bağlantı kuruyor, Galov'la görüşmek istediğiniz mesajını gönderiyorsunuz. Sonra Galov'a sorularınızı ekrana yazıyorsunuz:\n\n"UFO'nun şekli nasıldı? UFO'yu nerede gördünüz?"\n\nCevap hemen geliyor: "Bir tabağa benziyordu ve renkli ışıkları vardı... Şili'nin batısından havalandığını tahmin ediyoruz..."\n\nYani Paskalya Adasının bulunduğu bölgeden! İşler gittikçe ilginç hale geliyor.\n\nGalov'a yeni bir şey görürse not bırakması için evinizdeki bilgisayarın elektronik posta numarasını veriyorsunuz.\n\nSizi izleyen Jacob, bilgisayarla Uluslararası UFO Çalışmaları Merkezi'nin kütüphanesine ulaşmayı ve bu bölge ile ilgili bilgi almayı öneriyor. Dediğini yapıyorsunuz ve Paskalya adası civarında üç kez, 1951, 1966 ve 1973 yıllarında UFO rapor edildiğini öğreniyorsunuz.\n\n[[Devam|sayfa16]]
''12''\n\nMistral ile tanışıyor ve hemen bir masanın etrafında ilk toplantıya başlıyorsunuz. Alfonso; "Sen daha bavullarını bile açmadan toplanmamızın bir nedeni var" diyor ve ekliyor: "Eğer önerimizi kabul etmezsen istersen derhal geri dönme şansın var; ama konuğumuz olup turistik bir gezi yaptıktan sonra da ülkene dönebilirsin, yok eğer önerimizi kabul edersen bütün masrafları bu amaçla kurulan vakfımızca karşılanan bir projeye katılacaksın...”\n\nSonra devam ediyor: "Bu dev heykelleri bazı uzaylıların yaptığını ve onları bazı güçlerle donattıklarını düşünüyoruz. Bir başka düşüncemize göre bu uzaylıların gezegenlerinde demir yok, bu yüzden dünyamızdan demir temin ediyorlar. Laf aramızda, galiba benim bir anahtarımı da aldılar. İlk duyuşta inanacağını sanmıyorum; ama bizim bu düşüncelerimizi, daha doğrusu iddialarımızı ancak sen anlayıp kanıtlayabilirsin...."\n\n[[Eğer projeye katılacaksanız 38'inci sayfaya;|sayfa38]] \n\n[[araştırmaya katılmayıp adayı gezdikten sonra dönecekseniz sayfa 23'e;|sayfa23]] \n\n[[araştırmaya katılmayıp hemen dönecekseniz sayfa 33'e geçin.|sayfa33]]
''13''\n\nÇok sinirleniyorsunuz... İçinizden herşeyi kırıp dökmek geliyor!.. Duvarlara yumruklar atarak bağırıyorsunuz. Elleriniz kan içinde kalıyor.\n\nSesi duyuyorsunuz "Bize karşı geldiniz! CEZANIZ ÖLÜM!"\n\n''SON''
''10''\n\nUçakta uyuklarken uzun yolculuğun yorgunluğu içinde birden irkiliyorsunuz. Hostes uçağın hoparlöründen inişe geçildiğini söylüyor, kemerlerinizi bağlamaları için yolcuları uyarıyor. Pencereden aşağıya bakıyorsunuz, Şilinin başkenti Santiago'nun üzerindesiniz... O da ne? Maket oyuncaklar gibi görünen şehrin sallandığını hissediyorsunuz. O sırada hostesin sesi hoparlörden Şilide sık sık gözlenen hafif depremlerden birinin yaşandığını haber veriyor, inince endişelenmenize gerek olmadığını ekliyor. \n\nHavaalanında sizi ciddi yüzlü, adının Juan Matta olduğunu söyleyen ve sizi tanıyan melez bir genç bekliyor. Tam o sırada yeniden hafif bir sarsıntı... Gerçekten deprem mi oldu, yoksa bu duygu yere indikten sonra bedeninizin denge kurma çabası mı, tam ayıramadan Juan konuşuyor: \n\n"Endişelenmeyin, geçecek..."\n\nSizi bekleyen helikoptere biniyor, yavaşça havalanıyor ve ülkenin batısına, okyanusun açıklarına doğru yol alıyorsunuz. Juan konuşuyor:\n\n[[Devam|sayfa11]]
''11''\n\n"Biliyor musunuz, biz Paskalya adasına 'Rapa Nui' deriz... Ekip on beş gündür adada. Moaisleri bilir misiniz? Herkes o heykellerin sihirli olduğunu söylüyor... Şimdi Büyük Okyanus üzerindeyiz... Buraya daha önce gelmiş miydiniz?" İçinizden "Biraz sussa da çevreyi tadına vararak incelesem" diye düşünürken size kulaklıklı bir kasetçalar uzatıyor: "Ben çok gevezeyim. Şunu kulaklarınıza takın da müzik dinlediğinizi düşünüp susayım." İyi bir fikir! Kendi sorununu bilen ve açıkça söyleyebilen bu genci birden sempatik bulmaya başlıyorsunuz.\n\nAdaya yaklaşıyorsunuz… Düşlerinizdeki yemyeşil ortam yerine çorak bir yere doğru alçaldığınızı farkediyorsunuz. İçinizde hafif bir ürperti. "Acaba bir iki saat uyuyabileceğim bir yer bulabilecek miyim?" diye düşünüyorsunuz. Görkemli heykellerin görüntüsü, havadan da bakılsa günbatımında ürküntü veriyor. Boylarının on - on iki metre olduğunu biliyorsunuz, ama o anda size çok daha uzamış görünüyorlar.\n \nSizi helikopterin ineceği açıklıkta bekleyen Alfonso ile birlikte bir kaç çadırdan oluşan kampa gidiyorsunuz. Orada Şilili bilim adamları Jacob Colvin ve bayan Amanda\n\n[[Devam|sayfa12]]
''52''\n\nSoruyorsunuz:\n\n"Neden bizleri seçtiniz?"\n\nYanıt aynı yaratıktan geliyor:\n\n"Aslında bu iş için başka ekipler var, onlar seçimleri yapıyor. Ama sanıyorum en önemli etken, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma duygusu gibi insani değerlere sahip olmak idi. Herhalde sizler de bu özelliklere sahip olduğunuz için seçildiniz."\n\nAslında kendi yaşamınızın geri kalanı konusunda başkalarının sizin yerinize karar vermiş olması pek hoşunuza gitmiyor, ama galiba yaratığın söylediklerinde gerçek payı var. Yine de soruyorsunuz:\n\n"Dünyalı insanların fikrini almadan, onların katkısı olmadan onlar hakkında karar vermeniz doğru mu? Bir başka kuruluş da sizin için kararlar alıp uygulasa hoşunuza gider mi?"\n\n"Haklısın," diyor yaratık ve devam ediyor:\n\n"Ama bilmediğin şeyler de var."\n\nSonra yatağın yanındaki düğmelerden birisine basarak dev ekranı aydınlatıyor. Ekranda kitaplarla dolu bir oda ile arkası \n\n[[Devam|sayfa53]]
Paskalya Adasının Esrarı
''50''\n\nOrtalık son derece sessiz. Yaratıkların nereden geldiğini, yatakta yatanın kim olduğunu, sizi niçin buraya getirdiklerini çok merak ettiğiniz halde ses çıkarmak istemediğinizden olduğunuz yerde duruyorsunuz. Kendi nefesiniz dışında hiç ses duymuyorsunuz.\n\nAma yaratıklar sizi farkediyorlar ve birbirlerine sizi işaret ediyorlar. Hareketleri sakin, yavaş. Bu yüzden siz de onlardan korkmuyorsunuz. Yatağa doğru yaklaşıyorsunuz. O yatakta üzerinde size giydirilene benzer bir giysi ile yatan uzun saçlı birisi var. Galiba uyuyor. Yaklaştıkça onun dünyalı bir kadın olduğunu farkediyorsunuz. Biraz daha yaklaşınca içinizi bir sıcaklık kaplıyor, çünkü yataktaki kişi Amanda Mistral...\n\nSoru sorar gözlerle yaratıklara bakıyorsunuz. İçlerinden en uzun boylu olanı eline cep telefonuna benzer bir cihaz alıyor, bir tane de size uzatıyor. Anlaşılan bu araç otomatik bir dil çevirici. İki kişi kendi diliyle konuştuğu halde bu araç sayesinde kaşısındakinin söylediklerini anlıyor.\n\nElinizdeki aracın Türkçeye çevirdiği sözlere göre, yaratık size şunları söylüyor:\n\n[[Devam|sayfa51]]
''51''\n\n"Merhaba... Hoşgeldiniz... Önce rahat edin lütfen. Sizlere zarar verecek değiliz. Tam tersine, dünyadaki insan soyunun korunması gibi sizin de benimseyeceğiniz bir amacımız var. Bizler 'Evren Ekoloji Birliği' üyeleriyiz. Dünyalıların kendi gezegenlerini yıldan yıla kirlettikleri gözlendiği için kuruluşumuzun yönetim kurulu bize bir görev verdi. Bir süre sonra Dünyada yaşayamaz olma olasılığınız yüksek. Kurumumuzun uzmanları bu olasılığı elli yıl sonrası için yüzde on bir, yüz yıl sonrası için ise yüzde on beş olarak hesapladılar. Bu risk yıllık raporda saptanan sınır değerlerin üzerinde olduğu için Dünyalı türleri koruma programı başlatıldı. Biz ve bizim gibi ekipler, Dünyalı türlerden örnek çiftler alıp kendi gezegenlerimizde hazırlanan çevre koşulları size göre düzenlenmiş, güvenli yerlere götürüyoruz. Eğer bir gün Dünyalı insanlar akıllarını başlarına toplar da geri dönülemez derecede kirlenme riskini yüzde beşin altına indirirlerse sizleri geri götüreceğiz..."\n\nSevinmek mi, üzülmek mi gerek, kestiremiyorsunuz. Yaratığa cevap vermeden önce Amanda'ya ilerliyorsunuz. Gözleri hafif aralık, düzgün biçimde nefes alıyor. Onun iyi durumda olması sizi biraz rahatlatıyor.\n\n[[Devam|sayfa52]]
''56''\n\nİlk kez gördüğünüz, hiç kullanmadığınız bir uzay aracına binip bilmediğiniz bir noktadan Dünyaya dönmek hemen hemen olanaksız. En iyisi tekrar şansınızı denemelisiniz.\n\nGeldiğiniz kapıdan geriye dönüyorsunuz. Daha denenebilecek dört kapı var... \n\n[[Birinci kapı için 18'inci sayfaya,|sayfa18]]\n\n[[İkinci kapı için 19'uncu sayfaya,|sayfa19]]\n\n[[Üçüncü kapı için 49'uncu sayfaya,|sayfa49]]\n\n[[Beşinci kapı için 9'uncu sayfaya gidin.|sayfa9]]
''57''\n\nDoğrusunu söylemek gerekirse korktunuz. Yolculuğu yarıda kesip yakınınızdaki İzmir'e dönüyorsunuz.\n\nAlfonso sizde konuk olarak kalması için yaptığınız öneriyi üzülerek reddediyor, çünkü onun aklı yarım bıraktığı araştırmasında. Onu havaalanından uğurluyorsunuz.\n\nBu maceradan kazasız belasız kurtulmuş olmak sizi sevindiriyor.\n\nİşte evinizdesiniz!\n\nKısa bir süre sonra Alfonso'dan bir mektup geliyor.\n\n[[Mektup 30. sayfada!|sayfa30]]\n
''18''\n\nGeçtiğiniz kapının arkasında kocaman bir oda var. Daha doğrusu duvarları taştan örülmüş içiçe odalardan oluşan bir alan. Birinden diğerine küçük bir geçitten ulaşılıyor. Bir, iki, üç, tam dört oda.\n\nGözünüzü karanlığa alıştırıp, küçük fenerinizin aydınlattığı yerlerde neler olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Odada siyah giysili bir insan heykeli ile siyah parlak görünümlü iki uzaylı heykeli var. Yerde değişik türde canlıların iskeletleri var. İskeletlerin bazıları insan olsa gerek. Yanlarında çeşitli dönemlere ait gereçler var Bunlardan bazıları tabak, çanak cinsinden, bazıları değerli taşlardan yapılmış takılar.\n\nBurası gerçekten Miken uygarlığının kuyu-mezarlarına benziyor. Peki bu yaratıklar buraya nasıl girdi, heykellerin anlamı ne?\n\nAman! Kapı birden kapanıp kilitleniyor.\n\nBu iskeletlerin anlamını şimdi kavradınız. Ama artık çok geç... Kimsenin sizi burada bulmasına olanak olmadığını düşünüyorsunuz.\n\n''SON''
''19''\n\nİkinci kapının arkasındaki odada kocaman bir ekran var. Şöyle yazıyor: "Nasıl senin dilini bildiğimizi merak etmişsindir. Biz sadece seni ele geçirmedik, başkaları da vardı. Dilinizi onlardan öğrendik. Seni tanıyoruz. Neyle uğraştığını, arkadaşının davetiyle adaya nasıl geldiğini biliyoruz. Seni rastlantı sonucu buraya getirmedik. Dünyayı anlamaya çalıştığını biliyoruz. Tahmin ettiğin gibi biz sizin deyiminizle 'UZAYLI'larız. Bizim olanaklarımız, bilgi düzeyimiz sizin ulaşabildiklerinizden çok daha iyi durumda. Sizin yaşantınızı bilmemizin nedeni de bu."\n\nÇekingen bir sesle soruyorsunuz; "Biraz daha anlatır mısınız?"\n\n[[Devamı sayfa 6'da.|sayfa6]]
''38''\n\nKararınızı hepsi sevinçle karşılıyor. Sonra size bir bavul dolusu belge, bilgi, harita getiriyorlar. Uzun uzun bu projenin nasıl başladığını, ne yapmak istediklerini anlatıyorlar.\n\nBu projeyi ilk olarak düşünen Amanda Mistral olmuş. Amanda, aslında Şilide yaşayan bir halk bilimci; yani halk masallarını, türküleri, efsaneleri derliyor. Adanın dev heykelleri ile ilgili olarak anlatılanları da yıllar önce yaşlılardan dinlemiş, bu konuda bir de kitap yazmış. Ancak bir kaç yıl önce bu masalların ardında gerçek bir şeyler olabileceğini düşünmüş. Şimdi de kara gözlerini size dikerek varsayımını anlatıyor.\n\nYerlilerin anlattıkları öykülere göre dev heykellerin ilk ortaya çıkışı, bulutlar ve fırtınalar sonrasında olmuş. Amanda bu öyküye bakarak, çok eski yıllarda uzaylıların buraya gelip bilemediğimiz bir nedenle o dev heykelleri bıraktıklarını düşünüyor. Yine anlatılanlara bakarsanız, eskiden heykellerden çeşitli sesler geliyormuş. Amanda'ya göre bu da içlerinde bir zamanlar canlılar olduğu şeklinde yorumlanmalı. Bu genç halk bilimcinin müzik gibi tatlı bir sesi var. Ama yalnız sesi değil, anlattığı ilginç varsayım da sizi oldukça etkiliyor.\n\n[[Devam|sayfa39]]
''39''\n\nSonra sözü Jacob Colvin alıyor. Sakallı, iri yarı bir uzay bilimci olan Jacob, özellikle UFO'lar, yani uçan daireler hakkında çalışmaları olduğunu söylüyor. Bir kaç aydır bu adanın her köşesini didik didik aradığını anlatıyor. Ancak bu aramalar boşa gitmemiş ve Jacob madeni paraya benzer yuvarlak, ortası delik bir nesne bulmuş. \n\nAlfonso cebinden Jacob'un anlattığı nesneyi çıkarıyor ve size veriyor: \n\n"Şuna bak! Bunun ne olduğunu bilmiyorum, ama heykellerle ilgili ve önemli bir ipucu olduğuna eminim. Jacob onu en büyük heykelin dibinde bulmuş."\n\nElinizdeki nesneyi inceliyorsunuz, bildiğiniz madenlere göre çok ağır geliyor. Paraya benziyor, ama ortasında çevresi yıldız gibi tırtıklı bir delik var. Deliğin çevresinde ve nesnenin her iki yüzünde küçük küçük işaretler var. Alfonso dayanamayıp soruyor:\n\n"Dikkat et bakalım, bu ne yazısı?"\n\n"Evet, evet, bu Anadolunun en eski alfabelerinden biriyle yazılmış, bu Luwilerin yazısı... Ama burada ne işi var?"\n\n[[Devam|sayfa40]]
''34''\n\nÖneri ilginizi çekiyor. Evrenin sırlarını öğrenmek! Bunu sevdiniz. Elveda dünya, elveda arkadaşlarım, yani şimdilik. Tüm sırları öğrendiğimde belki sizlere ulaşmanın bir yolunu da bulabilirim.\n\nGerçekten, ne zor bir seçim! Nedense insan bazı şeylere ulaşmak için başkalarından vazgeçmek zorunda kalıyor. Öğreneceğim sırlar arasında insanların aynı zaman diliminde birçok şeyi birlikte yapabilmelerinin, aynı anda birçok yerde bulunabilmelerinin yolu da olmalı.\n\nO an, evrenin hayatınız boyunca merak ettiğiniz bütün sırlarını öğrendiğinizi ve hiç kimsenin haberi olmadan dünyanın en akıllı ve bilgili insanı olduğunuzu düşlüyorsunuz. Ama dünyanın en bilgili insanı olarak öleceksiniz ve bunu sizi tanıyanlardan hiç birisi öğrenemeyecek!\n\nHerşeyi bilen biri için hiçbirşeyin anlamı kalmayacak… Çünkü bilmemek olmadan bilmenin hiçbir anlamı yoktur!\n\n''SON''
''35''\n\nUzay aracına binmeyi deniyorsunuz. Kolayca yerleşiyorsunuz. Hayatınızda hiç böyle bir araç görmediğiniz, hiç kullanmadığınız halde ilk denemede hareket ettirmeyi başarıyorsunuz.\n\nGökyüzünde kendi başınıza uzay aracında yolculuk. Birden tedirginliğiniz azalıyor. Keyifli bir dost toplantısından eve dönercesine dünyaya doğru yol alıyorsunuz.\n\n"Bu aracı evimin kapısında park etmeliyim! Belki anlattıklarımdan sonra beni akıl hastanesine götürmekten vazgeçerler..." diye düşünüyorsunuz. "Hem biraz da havalı olur; uzay aracı ile kazılara gitmek..." Oh, dünya varmış! Kurduğunuz hayaller sizi rahatlatıyor.\n\nÇevrenizde lacivert-siyah bir ortam, büyük bir sessizlik. Uslu bir uzay aracıyla pırıl pırıl yıldızlar ve samanyolları arasındasınız. Karşıda sizi çağırırcasına öylece durduğunu varsaydığınız dünya. Hızla ona doğru ilerliyorsunuz. İçinizde tuhaf bir dinginlik duygusu var. Çevrenizdeki sessizlik bile sizi ürkütmüyor. Gerçekten bu araç hiç gürültü yapmıyor. Bunu nasıl becerdiler acaba?\n\n[[Devam|sayfa36]]
''36''\n\nIslık çalarak sessizliği yenmeye çalışıyorsunuz. Dudaklarınızdan çevreye yayılan melodinin Mozart'ın Türk Marşı olduğunu farkedip gülümsüyorsunuz. Nefes alabiliyorsunuz. Şarkı söyleyebiliyor, düşünebiliyorsunuz. Hatta evinize kavuşma ümidiniz bile var. Canınız şöyle güzel bir sofra ve bol içecek istiyor.\n\nGeminizin yönetim panelinde radyo gibi bir araç var. Tanıdık bir ses duyabilme ümidiyle çalıştırmayı deniyorsunuz. O da ne! Radyo sinyalleri alıyorsunuz. Bazı mesajlar iletiliyor:\n\n"Burası Hubble Uzay İzleme Merkezi. Ben nöbetçi gözlemci Robert Gold. Uzaydan bir cisim Dünyaya doğru yaklaşıyor! Ayrıntılarını göremiyorum. Galiba bir uydu, hayır, hayır bir uzay aracı! Avrupa kıtasına doğru yöneldi. Son hızla gidiyor!"\n\n"Hey Robert saçmalıyorsun... Rüya gördün herhalde. Ne zamandan beri trafik izleme görevlisi gibi davranıyorsun? Ben amatör gözlemci John Minor."\n\n"Alo. Burası Kandilli Gözlemevi. Ben Levent. Gökyüzünde garip bir nesne görüyorum. Hızla Marmara Denizi üzerine\n\n[[Devam|sayfa37]]
''37''\n\ngeliyor. Aaaa! İstanbula yaklaşıyor. Hayır, hayır! Güneye doğru yöneldi, Ege üzerinde uçuyor. Emniyete haber verin! "\n\nDemek ki doğru rotadasınız. Daha önce hiç uçan bir araç kullanmadınız. Acaba İzmir'e inebilecek misiniz? Bu araç nereye inebilir? İzmirde iki üç havaalanı var. Böyle garip bir araçla hangisine yaklaşsanız sorun olacağını düşünüyorsunuz. Nasıl anlatacaksınız yaşadıklarınızı?\n\nSonunda, bu kadar rahat kullanabildiğiniz aracı herhangi bir düzlüğe bile indirebileceğinizi düşünüyorsunuz. İçinize güven duygusu yayılıyor. Evinize yakın boş bir arsayı ve çim futbol sahasını anımsıyorsunuz. Acaba hangisine inseniz daha iyi olur? Öğrenciyken beğendiğiniz kız arkadaşınızın evinin önündeki çim sahada karar kılıyorsunuz.\n\nSonunda evinizdesiniz. Ama içinizi bir merak kaplıyor. Ne oldu o UFO'ya acaba?\n\nKentinize döneli bir ay bile geçmeden posta kutusunda bir mektup buluyorsunuz. Alfonsodan geliyor. Merakla açıyorsunuz...\n\n[[Mektubu okumak için 30'uncu sayfaya gidiniz.|sayfa30]]
''30''\n\nAlfonsonun mektubu şöyle:\n\nDeğerli dostum,\n\nSana ne kadar teşekkür etsem azdır. Doktoramı başarıyla vermem konusundaki katkılarından dolayı. Sen beni arkeolog ve mağara uzmanı olarak tanıyorsun. Son zamanlarda karanlık yerlerde araştırma yapmaktan sıkıldım. Başka bir alanda çalışma yapmak üzere araştırmalara başladım. O sırada karşıma bir fırsat çıktı, "sanal gerçeklik" programları yapan bir merkezin doktora sınavlarına girdim. Göreve yeni bir alanda başladım. Çok eğlenceli ve heyecanlı bir iş. Tüm hayallerini sanki gerçekmişcesine yaşayabiliyor, başkalarına da yaşatabiliyorsun. Tez konum uzaydaki kara delikler ve insan tepkileri idi. Geliştirdiğim sanal model konusunda sınav jürisini ikna etmem gerekiyordu. Bunu yapabilmem için sanal olanı sahiymişçesine yaşayabilecek bir insan deneğe gereksinim duydum\n\nİşte, Paskalya adası öyküsü böyle doğdu. Sonra bu konudaki programa katılmak üzere seni buraya çağırdım. Sana ekte bazı sorular gönderiyorum. Yaşadığın macera sırasında hissettiklerini ve diğer soruları yanıtlayıp bana gönderirsen bu\n\n[[Devam|sayfa31]]
''31''\n\nprojeyi pazarlamama çok yardım etmiş olacaksın.\n\nÖnümüzdeki ay bir süre tatil yapma fırsatım olacak. Kabul edersen bu kez gerçek ve daha çok inceleme yapmak üzere Paskalya adasında kamp kuralım!\n\n-Alfonso\n\nMektubu biraz şaşırarak, biraz kızarak, biraz gülerek tekrar, yavaş yavaş okuyorsunuz... Paskalya adasında bir kez daha kampta yaşamak mı?...?\n\n\nAsla!\n\n\n''SON''
''32''\n\nKendi çalışmanız aklınıza geliyor. Kurduğunuz ekibi bir daha bulamazsınız. Anadolunun tarihi size daha ilginç geldiği için bir kez daha bu projeye katılmama kararı veriyorsunuz. O gün öğleden sonra jiple adanın tek yerleşim yeri olan Hong-Roa'ya gidiyorsunuz. Ağaçlıklı bir köy kahvesinde oturup uzun uzun okyanusun enginliğini seyrediyorsunuz. Birbirinizin dilini anlamadan adalılarla karşılıklı gülümseyip işaret diliyle anlaşmaya çalışıyorsunuz. Karanlık basmadan kampa dönüyorsunuz. Ertesi gün helikopterle Santiago'ya gidiyor, oradan Avrupaya giden ilk uçağa biniyorsunuz. Sonra memlekete giden bir başka uçağa aktarma yapıyorsunuz. Ve işte İzmir... Odanıza ve kitaplarınıza kavuşuyorsunuz.\n\nBir süre sonra bütün dünyanın "Uzaylıların bir zamanlar Paskalya adasına geldiği ve dev heykeller bıraktığı kanıtlandı" haberiyle çalkalandığını görüyorsunuz. Haberde, Şili hükümetinin bir süredir gizli yürüttüğü bu projeyi artık sonuçlara ulaşıldığı için açıkladığı ayrıntılarıyla anlatılıyor. Bu bilgileri Alfonso'nun size gönderdiği gazete ve dergi kesiklerinden öğreniyor, böyle büyük bir buluşa ortak olamadığınız için üzülüyorsunuz, ama artık yapabileceğiniz bir şey yok...\n\n''SON''
''33''\n\nİddialar size hiç inandırıcı gelmiyor. Üstelik ortam da hiç rahat değil. İnsanların bakışlarını hiç beğenmediniz. Alfonso ile konuşmalı, hemen dönmelisiniz. Böyle mantık dışı bir konuda çalışmak için daha hevesli kişiler gerek. Şöhretinizden yararlanıp bu masalları dünyaya sizin duyurmanızın daha inandırıcı olacağını düşündüler herhalde. Sizin böyle işlere ayıracak zamanınız az. Üstelik bu sessiz, uygarlıktan uzak yerde kentli yaşamınızdaki ayrıcalıklarınızdan uzakta yaşamak, sık sık banyo yapamamak, konservelerle beslenmek, soluk lambaların ışığında kitap okumaya çalışmak sıkıntı verici. Başınızı kaldırıp:\n\n"Ben bu öykülerle uğraşmayı sizlere bırakayım. Yapmam gereken işler var. Hemen ülkeme döneyim. Size başarılar dilerim" diyorsunuz.\n\nJuan helikopteri hazırlıyor. Birlikte yola koyuluyorsunuz. Yine kasetçalar benzeri aleti kullanmanızı istiyor Juan. Kabul ediyorsunuz. Uzun ve verimsiz geçen bir yolculuk sonunda kentinize, odanıza ve kitaplarınıza kavuşuyorsunuz...\n\n''SON''
''44''\n\nkoridor ortaya çıkıyor. Hemen Alfonsoyu çağırıyorsunuz.\n\nKoridorun uzunluğu sizi ve Alfonso'yu korkutuyor. Yavaşça yürümeye başlıyorsunuz.\n\nKendinizi hiç de güvende hissetmiyorsunuz. Size öyle geliyor ki, her an bir tuzağa kurban gidebilirsiniz. Karanlıkta elinizdeki lambayla aydınlanan duvarları incelerken dışarıda gördüğünüz canavarımsı resmin bir benzerine rastlıyorsunuz. Kocaman ağzı, birbirinden uzak duran gözlerini tanıyıp Alfonso'ya gösteriyorsunuz.Alfonso elini resmin üzerinde gezdirirken aniden resim duvarın içine giriyor.\n\nTam o anda karşıki duvardan fırlayan oku görünce hemen Alfonsoyu itip kurtarıyorsunuz. İkinizin de anladığı gibi, burası tuzaklarla dolu!\n\n"Bu kadar riske girmeye değer mi, yoksa dönmeli miyiz? diye düşünmeye başlıyorsunuz..."\n\n[[Bu işten cayıp dönüyorsanız 57'ye gidin,|sayfa57]]\n\n[[Hiç korkmuyorsanız 45'e geçin.|sayfa45]]
''54''\n\nda bunlardan... Zaten ben de bu kuruluşun üyeleri ile bizim anıtların çevresini araştırırken tanıştım. Galiba sırlarını çözeceğimi anlayınca, neler olup bittiğini bana kendileri anlatmayı tercih ettiler."\n\nO sırada Amanda gözlerini açıyor ve ayılıyor. Karşısında uzaylı yaratıkları görünce şaşırıyor, korkuyor; ama karşısında sizi ve ekranda Alfonso'yu görünce biraz rahatladığını hissediyorsunuz... \n\nAmanda soruyor:\n\n"Neler oluyor? Neredeyiz?"\n\nAlfonso ona da size yaptığı açıklamaları yapıyor. Amanda en çok düşüncesi sorulmadan kendisine bir eş seçilmesine tepki gösteriyor. Ancak yeni yaşantınızın çok güzel olacağına Alfonso yeminler ediyor, istediğiniz dünyalı ile haberleşebileceğinizi anlatıyor...\n\nSiz de kendi kendinize söz veriyorsunuz:\n\n"Hem bu yaşadıklarımı, hem de başıma gelecekleri bir roman halinde yazmalıyım" diye...\n\n''SON''
''8''\n\nTam kapıdan girmek üzereyken aralığın ardında derin bir kuyu bulunduğunu farkedip geri çekiliyorsunuz.\n\nZaman ne çabuk geçmiş? Güneş tam tepeye ulaşmak üzere. Kampa dönüyorsunuz. Ekibe başınızdan geçenleri anlatıyorsunuz. Hepsi de merak içinde size katılıyor. Birlikte heykele, kapının açıldığı yere gidiyorsunuz. Fakat o da ne? Aralık tamamen kapanmış, üstelik yıldız çıkıntı da yokolmuş. Yerinde kayanın dümdüz yüzeyini görüyor ve şaşırıyorsunuz. Arkadaşlarınız size biraz kuşkuyla bakıyor. Birlikte kampa dönüyorsunuz.\n\nAkşam eski bir olay aklınıza geliyor. On beş yıl kadar önce, henüz bir arkeoloji öğrencisi iken, Aydının Çine ilçesi yakınlarında bir tepedeki ören yerini, GERGA'yı arkadaşlarınızla geziyordunuz. Gruptan ayrılıp büyük taş yapının arka duvarını incelerken yıldız şeklinde bir çıkıntı görmüştünüz. Bir süre sonra gruba bu çıkıntıyı göstermek için geldiğinizde çıkıntı yok olmuştu...\n\nAcaba bu anınız önemli mi?\n\n[[Eski anıyı önemsiz buluyorsanız 48'inci,|sayfa48]]\n\n[[önemli buluyorsanız 42'inci sayfaya gidiniz.|sayfa42]]
''9''\n\nİşte kapının önündesiniz. Kapıya hafifçe vuruyorsunuz. Hah! Bu ne kibarlık. Kapıyı belki anneniz açar. Size yemek hazırlamış, "Oğlum gelse de beslesem" diye bekliyordur. Günlük gazetede akşam izleyeceğiniz televizyon programlarını işaretleyip koltuğunuza kurulacaksınız. Biraz sonra sevdiğiniz bir arkadaşınız arayacak, tatilinizi nerede geçireceğinizi soracak. Yanıtınız: "Paskalya adasında" olacak...\n\nAraladığınız kapının arkasından size doğru bir ışın geliyor, gözleriniz kararıyor ve kendinizi garip bir yerde buluyorsunuz. Başka bir gezegen mi? Yoksa başka bir galaksi ya da belki başka bir evren? Karşınızda bir yaratık var. Yaratığı tanımlamak zor, yuvarlak da, dört köşe gibi; tüylü, ama teni düz gibi; iki kolu var, ama ucunda parmakları yok gibi; ayakları görünmüyor, ama yürüyor gibi; ses çıkarmıyor, ama konuşuyor gibi... Uzaylı sizi gördüğüne şaşırmıyor, sanki geleceğinizi önceden öğrenmiş. "Burada sivrisinek yok, rahatça uyuyabilirsiniz" diyor.\n\nGerçekten yorgunsunuz. Fazla düşünmeden gösterdiği yere uzanıyorsunuz. Hemen derin bir uykuya dalıyorsunuz. Uyandığınızda evinizde olacakmışsınız gibi bir duygu var içinizde.\n\n''SON''
''4''\n\nSık sık dünyanın çeşitli yerlerindeki kongrelere, bilimsel toplantılara gidiyor, eski kent kalıntılarını, içinde binlerce yıl önce insanların yaşamış olduğu mağaraları, büyük müzeleri geziyorsunuz. Dünyanın bir çok yerinde arkeolog dostlarınız var.\n\nAlfonso da arkeolog arkadaşlarınızdan birisi. Bir güney Amerika ülkesi olan Şilide oturuyor ve özellikle daha yazının bile bilinmediği çağlarda yaşamış olan insanların izlerini sürüyor. On yıl kadar önce Erciyes Dağı çevresinde bir mağarada tarih öncesi insanların yaptıkları resimler bulunmuştu. Burayı incelemek için bir ekip kurmanız istendiğinde sevinmiş, ama parayı veren uluslararası kuruluşun gönderdiği Alfonso'yu doğrusu biraz soğuk karşılamıştınız. Ama o çalışmalarda gördünüz ki mağara kültürü hakkında sizden daha deneyimli. O da bir süre sonra sizin eski çağlar bilginizi övmeye başlamıştı. Sonraları bir kaç kez daha birlikte toplantılarda bulundunuz. İletişiminiz zaman zaman aksamış olsa da sık sık mektuplaştınız, her fırsatta bilgi ve deneyimlerinizi birbirinize aktardınız. \n\nAlfonso sizi Paskalya Adası'na çağırıyor! Yavaş yavaş uyanmaya başlıyor, giyinirken düşünüyorsunuz. Paskalya\n\n[[Devam|sayfa5]]
''5''\n\nadasına mı? Hani şu Şilinin epey batısında, büyük okyanusun ortasındaki küçük adaya... Bu davet sizi sevindiriyor, çünkü orada epeydir görmek ve incelemek istediğiniz "moais"ler var... Yani şu elli tonluk, kimilerinin boyu on iki metreye varan uzun kafalı, gizemli insan heykelleri... Kimlerin, ne zaman ve nasıl oluşturduğunu kimsenin bilemediği o heykelleri resimlerinden tanıyorsunuz. "Alfonso herhalde o heykellerle ilgili olarak beni çağırıyor, yoksa iki bin kişinin yaşadığı küçücük adada ne işi var Alfonso'nun..." diye düşünüyorsunuz.\n\nGüney Amerikaya gitmek üzere uçağa biniyorsunuz. Çok uzun bir yolculuk bu. Yol boyunca aklınızda hep aynı şey var: Uzun kafalı heykeller! Acaba gerçekten onlarla ilgili olarak mı çağırılıyorsunuz? Kafanızda bu düşüncelerle elinizdeki gezi kitabının sayfalarını karıştırıyorsunuz. Daha önce yalnızca okyanusya yerlilerinin yaşadığı bu adaya gelen ilk Avrupalı bir Hollandalı imiş; adaya bir Paskalya günü ayak bastığı için de adını "Paskalya Adası" koymuş... Yolculuk uzadıkça göz kapaklarınız ağırlaşıyor...\n\n[[Karşılayıcı sizi sayfa 10'da bekleyecek.|sayfa10]]
''6''\n\n"Bizim gezegenimiz Dünya'dan önce oluştu ve doğal olarak sizden daha çok geliştik. Çeşitli gezegenlerden değişik canlıları inceliyoruz, insanları inceledik. Ve ihtiyacımız olan demiri aldık. Biz <html></html>gezegeninden <html></html>'larız. Sana iki seçenek veriyoruz. İster Dünya'ya dön, sıradan yaşamını sürdür, ister bizimle kalıp evrenin sırlarını öğren.\nİyi bir seçim yapmalısın. Bu seçim\nhayatını değiştirecek.”\n\nDurup düşünüyorsunuz. Bir yanda, elinize belki bir daha geçmeyecek, merakınızı uyandıran bir fırsat, diğer yanda teklif edilen evinize dönme duygusunun sıcaklığı. Bilimsel merakınızla rahatınıza düşkünlüğünüz savaşıyor içinizde. İki seçenekten de vazgeçemiyorsunuz. Eskiden böyle kendinizi tam ortalarda hissettiğinizde elinize bir para alır, yazı tura atardınız. Burada o şansınız bile yok. Hem para bile yok yanınızda, hem de durum epeyce riskli.\n\n[[Dünyaya dönecekseniz 7'nci sayfaya;|sayfa7]]\n\n[[Kalıp evreni araştıracaksanız 34'üncü sayfaya|sayfa34]]\n\n[[Sinirlenip herşeyi kırıp dökecekseniz 13'üncü sayfaya gidin...|sayfa13]]
''7''\n\nEve dönmeye karar verdiniz. Evrenin sırlarıyla uğraşmak bir arkeologun işi değil. Üstelik siz evreni incelemeye kalktığınızda o yaratıkların da sizi denek yapmayacağını kim söyleyebilir?\n\nYaratığa "Ben geri dönmek istiyorum" diyorsunuz. Kendisini takip etmenizi söylüyor. Az ötede çocuk parklarındaki kaydırakları andıran bir araç var. Yaratık kaydırağa yatıp gözleriniz kapatmanızı istiyor. Söylediklerini yapıyorsunuz.\n\n Borunun uzak ucu sizi çekiyor. Işıkların içinde hızla kayarak yol alıyorsunuz. Bir anda tüm aydınlık yok oluyor. Oh! Artık evinizdesiniz...\n\nDönünce gazetelerde "Ünlü arkeolog kayboldu!" gibi bir manşet bekliyordunuz. Ama gazetenin tarihine bakınca bunun imkansız olduğunu anlıyorsunuz: 2030 yılındasınız! Bunu nasıl düşünemediniz; Einstein'ın bulduğu gibi, "Işık hızına yaklaştıkça zaman yavaşlar!"\n\nArtık yaşamınızın geri kalanını, tanımadığınız, tanınmadığınız çok farklı bir dünyada sürdürmek zorundasınız...\n\n''SON''
[img[pask2.gif]]\n\n''DİKKAT!''\n\nBu kitap genel macera kitabı anlayışının dışında yazıldı. Kitabı okurken karşınıza sık sık seçenekler çıkacak; siz de yaptığınız seçimlere göre kendi maceranızı oluşturacaksınız. Yani maceranın kahramanı bir başkası değil, SİZSİNİZ!..\n\nBu kitabın tam on tane ‘son’u var, macera farklı farklı şekillerde bitebiliyor. Her seferinde başka seçenekleri deneyerek macerayı çeşitli şekillerde yaşayabilirsiniz.\n\nZaten, gerçek yaşamda da kişiler yaptıkları seçimlerle yollarını belirliyorlar. Kitabın hayal sınırları içinde de olsa gerçek bir macera yaşamak umarım size ilginç gelir.\n\nHaydi, şimdi birinci sayfadan kitabı okumaya başlayın. Daha sonra hangi sayfalara gideceğinizi siz belirleyeceksiniz...\n\n[[Başla|sayfa1]]
''1''\n\nTelefonun ziliyle uyanıyorsunuz. Gözlerinizi uğuşturup başucunuza bakıyorsunuz; saat gecenin üçünü gösteriyor. Telefondaki cızırtılı ses İngilizce konuşuyor. Hem tam uyanamadığınız için, hem de ses çok heyecanlı olduğundan onu biraz güç anlıyorsunuz. Sesin sahibi sizi çok uzaklardan arayan bir arkadaşınız. Diyor ki:\n\n"Ben Alfonso... Alo, beni duyuyor musun? Alo... Uykulu sesine bakılırsa herhalde İzmir’de hâlâ sabah olmadı, ama hemen seni bulmam gerekiyordu. Bir an önce buraya gelmelisin..."\n\n"Alfonso! Sen ha? Nereden arıyorsun? Ne diyorsun? Nereye gelmem gerekiyor?"\n\n"Anlaşılan Türkiye saatini yine yanlış hesapladım... Ama biz eski arkadaşız, bana kızmazsın, değil mi? Şu anda Paskalya adasındayım... Seni bekliyoruz, bilgine ve zekana ihtiyacımız var..."\n\n"Yine beni şaşırtıyorsun. Önce adada ne işin var onu anlat. Ben neden gelmeliymişim?"\n\n"Daha uzun konuşamayacağım... Gelince hepsini anlatırım. Pişman olmayacaksın!\n\n[[Devam|sayfa2]]
''2''\n\nBugün saat 19:00'da İzmirden kalkan uçakta yerin hazır. Biletini posta kutusunda bulacaksın... Seni bizim ekipten birisi Santiago havaalanında karşılayacak... Şimdilik hoşça kal..."\n\nSiz bütün dünyada tanınan ünlü bir arkeologsunuz. Geçmişe ilişkin herşey sizi etkiliyor. Eski uygarlıkları, o dönemlerdeki yaşama biçimlerini, bir zamanlar insanların neler düşünüp neler hissettiklerini onların yarattığı eserlere bakarak hayal ediyorsunuz. Buluntular arasında yaşamak, küçücük ipuçlarını birleştirip yeni bilgilere ulaşmak, her seferinde size coşku veren bir serüven oluyor.\n\nAslında arkeolojiye duyduğunuz ilgi henüz küçük, meraklı, sevimli bir çocuk iken, ailenizle Anadolunun sayısız ören yerlerinden kimilerini gezerken başlamış. Beş yaşınızda ilk kez Efes'e gittiğinizde eski çağların büyük kütüphanesini hayranlıkla izlerken bir yandan da o koca taş blokların nasıl üst üste konduğunu düşünmüşsünüz. Pamukkaleyi gezerken yalnızca kaymak beyazı kayaların değil, hemen yanıbaşındaki eski kent kalıntısının duvarları üzerinde de yürümüşsünüz. Miletos'un tiyatrosuna, artık topraklarla dolmuş eski limanlarına bakıp yüzyıllar önce oralarda yaşamış insanların\n\n[[Devam|sayfa3]]
''3''\n\nduygularını, düşüncelerini merak etmişsiniz. Bir gece Didim'deki Apollon tapınağının parmaklıklarına yaslanmış, uzak ülkelerden gelmiş gezginlerle birlikte ışık gösterisini izlerken "Daha ne kadar çok görecek şey var!" diye düşünmüşsünüz. Özellikle Ege'yi neredeyse adım adım, köy köy tanımışsınız.\n\nÖğrenim yıllarında geçmişi araştırma merakı sizde bir tutku haline gelmiş. Arkeolojiyi meslek alanınız olarak seçmişsiniz. Türkiyede üniversiteyi bitirdikten sonra özellikle tarih öncesi çağlar ilginizi çektiği için Londra'nın ünlü bir okulunda ileri öğrenim görmüşsünüz. Sonra Anadoluda insanların kurdukları ilk köyleri araştırmaya başlamışsınız. Yıllardır yürüttüğünüz kazılarda binlerce yıl önce yaşamış insanlardan günümüze kadar kalabilmiş eşyaları, evleri, araç-gereci buluyor, temizliyor, inceliyor ve bütün o buluntuları tarihlendirmeye çalışıyorsunuz. Böylece eski çağlarda insanların nasıl yaşadıklarının daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunuyorsunuz. Aslında en çok hoşunuza giden iş de anlamları bilinmeyen eski Anadolu yazılarını çözmek... Bu uğraş size bilmece çözmek gibi zevk veriyor.\n\nBaşka ülkelerdeki arkeolojik zenginlikler de sizi yakından ilgilendiriyor.\n\n[[Devam|sayfa4]]
''49''\n\nÜçüncü kapıya doğru yaklaştınız. Sanki metal bir bilmece ile karşı karşıyasınız. Acaba kapıyı açmalı mısınız? Aklınıza öğrenciliğinizde hep azarlanmaktan korkarak yaklaştığınız, tıklatıp açmadan önce heyecanlandığınız bir kapı, öğretmenler odasının kapısı geliyor. Bir anda dünyaya ilişkin şeyler düşünmenin buruk tedirginliğini yaşıyorsunuz. "Keşke şimdi kentimde, evimde olsam, bir yandan kolamı yudumlarken, bir yandan da televizyon seyretsem.." diye düşünüyorsunuz. Bütün yaşadıklarım bir rüya gibi."Hiç olmazsa şu kapının ardında bir tanıdığa raslasam... Benimle ortak yanları olan birisini bulsam..."\n\nElinizi ani bir kararla kapıya uzatıyor, kolu yavaşça çeviriyorsunuz. Kapı aralanıyor, ardında sizin az önce içinde uyandığınıza benzeyen boş ve geniş bir odaya giriyorsunuz. Odanın uzak ucunda sizinki gibi bir yatağın bulunduğunu farkediyorsunuz. Duvarda da sizin uyandığınız odadakine benzer dev bir ekran görünüyor.\n\nYatağın başında insan büyüklüğünde, ama bizlerden çok daha ince yapılı üç yaratık olduğunu görüyorsunuz. Aralarında el kol işaretleriyle konuşuyorlar ve... evet, bu yaratıkların dörder kolu var!\n\n[[Devam|sayfa50]]
''48''\n\nGece yorgun ve düşüncelisiniz. Yaşadıklarınızı geçirmeye çalışıyorsunuz. Ertesi günkü çalışmanın planlarını yaparken uykuya dalıyorsunuz. Ne kadar süre uyuduğunuzu bilemiyorsunuz, ama birdenbire gürültüyle uyanıyorsunuz.\n\nO ses de ne? Hemen çıkıp bakıyorsunuz... \n\n[[28'inci sayfaya gidin.|sayfa28]]
''45''\n\nHiç bir şey sizi korkutamaz! Alfonso ile yürümeye devam ediyorsunuz. Yürüyor, yürüyor, durmadan yürüyorsunuz. Sonunda koridor bitiyor. Alfonso:\n\n"Bu kadar yolu boşuna mı yürüdük? Olamaz!"\n\nMağaralarda saatlerce kaybolma tehlikesini göze alarak gezen birinin ağzından bu sözlerin çıkmasına şaşıyorsunuz, ama hakkı da var.\n\nKoridorun sonunda ”“ diye bir yazı görüyorsunuz. Gizli bir kapı bulma ümidi ile duvarı yokluyorsunuz. Evet, oluyor! Duvar dönüyor ve kendinizi apayrı bir odada buluyorsunuz.Odanın tam ortasında kocaman bir kutu var. Kutuyu açıyorsunuz, içinde bir anahtara benzeyen bir metal var. Evet... Şimdi nasıl çıkacaksınız? İçinde olduğunuz odayı Alfonso ile geziyorsunuz.\n\nOdanın köşesindeki bilgisayar dışında hiçbirşey dikkatinizi çekmiyor. Bilgisayar. Bilgisayar? Bilgisayar! Tabi ya! Bilgisayar! Hemen açıyorsunuz. Bu bilgisayar size bir şifre soruyor. Hemen ”“ yazıyorsunuz. Ve yaşasın! Bilgisayarın yanındaki duvar dönüyor!\n\n[[Devam|sayfa46]]
Işık Barış Fidaner\n\nCaner Fidaner\n\nHüray Fidaner\n\n1996
''47''\n\nKamptan gerekli araç gereci alıyor ve Jacob'un arkasında kaybolduğu aralığa geliyorsunuz. Siz önden gidiyorsunuz, arkanızdan Alfonso, en arkadan da Amanda geliyor. Madenciler gibi başlarınızdaki miğferlerde ışık taşıyorsunuz. Bir iki adım sonra önünüzdeki toprak bitiyor ve bir kuyu beliriyor.\n\n“Herhalde zavallı Jacob bu kuyuya düştü..." diye düşünüyorsunuz. Yanınızdaki ışıklar bu kuyuyu aydınlatmaya yetmiyor. Kuyunun ancak görünen üst bölümünündeki yazı ve şekiller dikkatinizi çekiyor. Çünkü bu şekiller Luwi yazısına benziyor.\n\nBu kuyu size birkaç yıl önce Peleponnes yarımadasında, antik Miken bölgesinde gerçekleştirdiğiniz bir arkeolojik geziyi anımsatıyor. O gezide Tunç çağında yapılmış olan kuyu mezarları incelemiştiniz. O dönemin önemli kişilerinin değerli eşyalarıyla birlikte konduğu gizemli, ilginç buluntuları aklınızdan geçiriyorsunuz. Bu kuyuların içinde birden fazla bölme olduğunu görmüştünüz. Acaba burada da bölmeler var mıdır? Ellerinizle duvarları yoklamaya başlıyorsunuz...\n\n[[14'üncü sayfaya geçin.|sayfa14]]
''46''\n\nİşte artık dışardasınız. Arkadaşınızla birbirinize sokulmuş, bu yorucu serüvenin ürkütücü ama keyif veren anını yaşarken aklınıza yanınıza aldığınız kamera geliyor. Çalıştırmayı deniyor ve bu ortamı görüntülemeyi başarıyorsunuz. İnanılması güç ama Paskalya adasından getirdiğiniz taş parçası ile uzak bir mekana ulaştınız.\n\nBirbirinizi kutluyor. Bu buluşu tanıtmak üzere izlediğiniz yolun krokisini yaparak geriye dönüyorsunuz.\n\nElinizdeki anahtarın (ya da her neyse) ne olduğunu hala bilmiyorsunuz, belki de hiç öğrenemeyeceksiniz...!!!\n\n''SON''
''41''\n\n"Ben, başkan Tarhun geldim, açtım" yazısı var.\n\nKafanız karışıyor. Üzerinde Anadolunun en eski ana tanrıçası olan Ma ile eşi tanrı Tarhun'un adı yazılı bu nesne, Büyük Okyanustaki bu adacığa nereden gelmiş, nasıl ulaşmış? Hem bu yazıda eski Tanrıların adı niye "başkan" olarak anılıyor? Bu nesne ne işe yarıyor acaba? Bir şeyi açmaya mı? Örneğin bir kapıyı? Yoksa bu bir anahtar mı? Öyle ise neyin anahtarı?\n\n Alfonso, "Tamam işte" diyor, "Bu yazılar benim tezimi doğruluyor. Tarhun ve Ma aslında birer mitolojik kişilik değil, kimbilir ne zaman dünyaya gelmiş uzaylılar olsa gerek..."\n\nAmanda ile Jacob da onu destekliyor. Onlarla tartıştıkça kafanızdaki sorular artıyor. Gece Türkiyedeki Luwi anıtlarını sırayla aklınızdan geçiriyorsunuz ve Türkiye ile Paskalya adası ve o yuvarlak nesne arasında bağlantılar arıyorsunuz. Gecenin geç bir saatinde sivrisineklerle boğuşup uyumaya çalışıyorsunuz. Ama o da ne? Değişik bir ses duyuyorsunuz. \n\n[[İlgilenmiyorsanız 26'ncı sayfaya;|sayfa26]]\n\n[[çıkıp bakacaksanız 28'inci sayfaya gidin.|sayfa28]]
''40''\n\n"Doğrusu onun burada ne işi var, bunu ben de bilmiyorum ama senin burada ne işin var, herhalde anlamışsındır. Luwi yazısını çözen de, en iyi okuyan da sensin... Bakalım bu bilmeceyi de çözebilecek misin?"\n\nLuwi kavmini, Anadoluda Hititlerden de önce yaşamış o insanları düşünüyorsunuz. Onların taş anıtlarda, kayalarda bıraktıkları yazıları nasıl merakla incelediğinizi, yurdun dört köşesindeki Luwi anıtlarını nasıl tek tek gezdiğinizi, yazıları kopya ettiğiniz kağıtların karşısında 'acaba neler yazıyor?' diye düşünerek saatler geçirdiğinizi, yıllarca süren çalışmalar sonunda bu ilginç yazıların anlamlarını çözdüğünüzü hatırlıyorsunuz. Bu başarınız nedeniyle üç yıl önce Uluslararası Arkeoloji Birliğinin yıllık ödülünü size verdikleri aklınıza geliyor.\n\nAlfabeleri çözüldükten sonra Luwilerin anadolu kültüründe ne kadar önemli bir yer tuttukları anlaşılmış, böylece de sizin görüşleriniz kanıtlanmıştı. Bunları düşünürken hafifçe gülümsüyorsunuz.\n\nArdından elinizdeki yuvarlak nesnenin üstündeki yazıyı okumaya çalışıyorsunuz. Bir yüzdeki işaretler "Ben, başkan Ma geldim, açtım" anlamına geliyor. Arka tarafta ise\n\n[[Devam|sayfa41]]
''43''\n\nErtesi gün, yanınıza yuvarlak anahtarı alıp Alfonso ile birlikte Türkiyeye, İzmire dönüyorsunuz. Hemen bir jip kiralayıp Çine'ye, oradan da GERGA'ya doğru yola koyuluyorsunuz. Yolun bittiği yerde jip ve şoförü sizi beklemek üzere kalıyor. Çalılıkların arasından gidiyorsunuz, yolunuz, daha doğrusu izlediğiniz patika zaman zaman dikleşiyor. Siz önden gidiyorsunuz, çünkü Alfonso GERGA'yı yalnızca kitaplardan biliyor.\n\nNefes nefese GERGA'ya ulaştığınızda Alfonso hem manzaraya hayran oluyor, hem de anıtsal yapının büyüklüğüne şaşırıyor. Ama ilk iş olarak bir ağaç dibine oturup dinlenmeyi tercih ediyor.\n\nSiz ise hemen üzerinde eski harflerle GERGA yazan büyük anıtın arkasına bakıyorsunuz, ama çıkıntı falan göremiyorsunuz. Yıldız anahtarı duvarın üzerinde gezdiriyorsunuz. Tam umudunuzu kaybetmeye başlamışken aradığınız işareti buluyorsunuz.\n\nEvet, orada! Duvarın tam ortasında yıldız şeklindeki kabartmayı görüyorsunuz. Yıldız anahtarı kullanarak bir kapı açıyorsunuz. Kapının arkasında upuzun bir \n\n[[Devam|sayfa44]]
''42''\n\nHatırladığınız olayı Alfonso'ya anlatmadan önce bir tahminde bulunmaya çalışıyorsunuz.\n\nGERGA yerleşim yerlerine çok uzak bir ören yeri. Ne olduğu, kimlerin zamanından kaldığı tam bilinmiyor. Çevrede ev kalıntısı bulunmadığından burasının yalnızca bir tapınak olabileceği söyleniyor. Bir araştırıcı, GERGA sözünün Luwi dilinde "Tanrıların kutsal doruğu" anlamına geldiğini iddia ediyor. Yakınlarında su bile bulunmayan, yol bittikten sonra en az bir saat yürüyerek ulaşılan o dorukta kimler, ne için bir yerleşim yeri kurmuşlardı?\n\nYoksa GERGA'yı da, Paskalya adasının dev heykellerini de aynı yaratıklar mı oluşturmuştu? Eğer öyle ise bu dünya dışı varlıklar bu anıtlar aracılığı ile dünyaya hâlâ gidip geliyorlar mı? Bu sorular sizi yakından ilgilendiriyor. Çünkü bu soruların yanıtları bulunursa belki de Anadolunun ve dünyanın tarihini de daha iyi öğrenebileceksiniz.\n\nErtesi gün düşündüklerinizi Alfonso'ya anlatıyorsunuz. Anlattıklarınızı o da çok ilginç ve incelenmeye değer buluyor.\n\n[[Devam|sayfa43]]